2 Mayıs 2011 Pazartesi

MEZAR ÇEŞİTLERİ

Define,definecilik,define işaretleri,define arama yolları,gizli defineleri arama,cinler büyü tılsım,define arama çubukları, ,gizemli defineleri çıkartma,define nasıl aranır hepsi burada.

Kaya mezarları, kayaların fiziki yapıları uygun olan yerlere kaya oyularak mağara şeklinde yapılmıştır,Ölen kişinin mezarına, öbür dünyada kullanması için eşyalar, kıymetli armağanlar bırakılmıştır. Mezar mimarileri de, kişilerin yaşamlarındaki standarda göre farklılaşmış, mezar yapılarının sade veya son derece ihtişamlı görüntüleri ortaya çıkmıştır. Hayattan ayrılan kişinin ekonomik ya da siyasi gücüne göre hazırlanan mezar yapılarının en etkileyici örnekleri Mısır'daki piramitlerdir.
Ölüyü, eve benzer bir mimari yapı içinde gömme adeti, Anadolu'da MÖ 3. binde başlamış, Roma İmparatorluk devrinin sonlarına kadar da kesintisiz sürmüştür. Küp ve oda şekilli mezarlar, lahitler, tümülüsler, anıt ve kaya mezarları, Anadolu'daki farklı uygarlıkların kültürlerini sergileyen en güzel örneklerdir

ANIT(Mezarlar ve Tapınaklar)

Define,definecilik,define işaretleri,define arama yolları,gizli defineleri arama,cinler büyü tılsım,define arama çubukları, ,gizemli defineleri çıkartma,define nasıl aranır hepsi burada.

Anıt sözcüğü öncelikle geçmiş zamanları anımsatan bir yapıtı akla getirir. Tarih öncesi çağlara ait taş ya da toprak yapılar için de bu sözcüğün kullanıldığı olur. Genel olarak tarih öncesi taş anıtlar, mezar ya da tapınaklardır. Bu tür mezarlardan geriye, içlerine ölülerin koyulduğu taştan oda ya da bölmeler kalmıştır. Bu tür taş anıtlar megalit olarak adlandırılır. Megalit, Yunanca "büyük" anlamına gelen megalo ve "taş" anlamına gelen lithos sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşmuştur. Ölülerin gömüldüğü yer alçak ve uzun bir oda ya da galeri biçiminde olduğu için, bazı megalitlere galeri mezar denir. Galeri mezarlar yatay ve dikey biçimde yerleştirilen taş bloklardan oluşur.

Ölülerin gömüldüğü salonun dışarıya bir geçitle bağlandığı mezarlar ise, geçit mezar olarak adlandırılır. Hem geçit mezarlara, hem de galeri mezarlara birden çok kişi gömülürdü. Menhir’ler de bir tür megalit anıtlardır. Menhir sözcüğü, Breton dilinde "taş" anlamına gelen men ve "uzun" anlamına gelen hir'den türetilmiştir. Menhirler, dik olarak yerleştirilmiş büyük taş anıtlardır. Fransa'nın kuzey ve İngiltere'nin güney kesiminde menhirlere çok yaygın olarak rastlanır. Buralardaki menhirler daire, yarım daire ya da elips biçiminde dizilmiş taşlardan oluşur. İngiltere'deki Stonehenge en ünlü menhir örneğidir. Cilalı Taş Devri (Neolitik Çağ) ve Tunç Çağı başlarında (yaklaşık İÖ 2800) pek çok tapınak yapılmıştır. Ne var ki bu taş tapınaklarda hangi tanrılara tapıldığı ve dinsel törenlerin nasıl yapıldığı bilinmemektedir.

Hıristiyan dünyasında kilise anıtlarının tarihi 12. yüzyıla kadar gider. Eskiden zengin kişiler taş lahitlerde kilisenin içinde gömülürlerdi. Sonraki dönemde kişilerin adları pirinç levhalara yazılmış ve bu levhalar kilisenin taş duvarına yerleştirilmiştir.

TÜRKLERDE ANIT

Define,definecilik,define işaretleri,define arama yolları,gizli defineleri arama,cinler büyü tılsım,define arama çubukları, ,gizemli defineleri çıkartma,define nasıl aranır hepsi burada.

Türk anıtlarının tarihi, İslam öncesi döneme kadar gider ve ilk anıt örneklerine Orta Asya’da rastlanır. Bunlardan günümüze ulaşmış olan en ünlü anıt Orhun Anıtları'dır. Eski Türklerde alp denen savaşçıların ve yiğitlerin mezarının kenarına dikilen ve balbal denen taşlar da birer anıt örneğidir.

Türkler Anadolu'ya yerleştikten sonra kümbet, türbe gibi çeşitli anıtlar yapmışlar ve mezar taşlarında süslemeye özel önem vermişlerdir. Selçuklu mezar taşlarının üzerinde insan, hayvan ve kuş figürleri yer alır. Osmanlı mezar taşları ise bitki ve geometrik figürlerle bezenmiştir. Osmanlı mezar taşlarının biçimleri gömülü olan kişinin toplumsal konumunu da yansıtır. Anadolu’da, kümbet ya da türbe olarak adlandırılan anıtmezarların en ünlüleri arasında Erzurum’da Emir Saltuk Kümbeti, Kayseri’de Döner Kümbet, Konya’da Gömeç Hatun Kümbeti, Bursa’da Yıldırım Bayezid Türbesi, İstanbul’da Kanuni Sultan Süleyman Türbesi sayılabilir.

Kurtuluş Savaşı'ndan sonra anıt yapımında hızlı bir artış oldu. Hemen bütün kentlerde Atatürk'ü, Kurtuluş Savaşı'nı, halkın savaştaki kahramanlıklarını simgeleyen anıtlar dikildi. Çanakkale Zaferi ve Meçhul Asker Anıtı, Taksim Anıtı ile Atatürk'ün gömülü olduğu Anıtkabir, bunların önde gelen örnekleridir.

OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİ SİKKE VE PARA ÖRNEKLERİ

Define,definecilik,define işaretleri,define arama yolları,gizli defineleri arama,cinler büyü tılsım,define arama çubukları, ,gizemli defineleri çıkartma,define nasıl aranır hepsi burada.

OSMANLI DÖNEMİ SİKKELERİ

Osman Gazi dünyanın sayılı imparatorluklarından biri olacak olan Osmanoğullarının ilk sikkesini kestirerek Anadolu'nun karmaşık ortamında adını duyurdu. Gümüşten kesilen ve akçe adı verilen bu sikke, Osmanlı'nın para birimi olarak 15. yüzyıla kadar değerinden hiç bir şey kaybetmeden geldi. Beyliğin sınırlarını başarılı akınlarla genişleten Orhan Gazi akçelerini önce Anadolu'daki İlhanlı baskısı yüzünden İlhanlı tarzında, vali Timurtaş'ın ölümünden sonra ise sadece kendi adının ve kısa bir duanın bulunduğu farklı bir tarzda kestirir.
Osmanlı sikkelerde uzun dua cümleleri yer almaz. Sultanın ve babasının adı, darphanenin adı ve darp tarihi rakamla yazılmış olarak bir de "hullide mülkehu" (mülkü devamlı olsun),"azze nasrehu" (yardımı aziz olsun) gibi kısa dua (temenni) yazılır.
Orhan Gazi Bursa'yı aldıktan sonra ilk defa akçelerde darp yerinin yazıldığını görüyoruz. Avrupa'ya ayak basan I. Murad zamanında akçelerin yanısıra mangır denen bakır sikkelerin kesimine de başlandı. Yöresel kullanım için ve akçenin alt birimi olarak darbedilen mangırlar çok çeşitli ve zengin süsleme motifleriyle Osmanlı sikkelerinin belki de en renkli malzemeleridir.
Osmanlılar'ın 14. yüzyılda Anadolu'da ve Avrupa'da yaptıkları başarılı akınları ve kazandıkları toprakları gören diğer beyliklerden akıncıların da katılmasıyla Osmanlı Beyliği hızla büyüyordu. 14. yüzyılın sonunda I. Murad ve Yıldırım Bayezid'in yaptığı akınlarla sınırlar Fırat'tan Tuna'ya kadar genişlemişti.
Kendisini İlhanlıların mirasçısı sayan Timur, doğuya ilerleyen Yıldırım'ı Ankara Savaşında (1402) esir etmiş ve Osmanlıların diğer beyliklerden aldıkları toprakları sahiplerine iade etmişti. Kalan topraklarda Bayezid'in oğulları arasında paylaşılınca tam genişlemeye başlamış olan Osmanlı Beyliği bir kaosa sürüklendi. Fetret Devri denilen bu döneme Çelebi Sultan Mehmed son verdi. Bu dönemde Yıldırım Bayezid'in oğullarından Emir Süleyman'ın sikkelerinde Sultanın ve babasının isminin bir arada nakış gibi işlendiği ve Osmanlı'ya has olan tuğrayı, ilk defa kullandığı görülür.
Çelebi Sultan Mehmed ve II. Murad, saltanatları boyunca gerilemiş olan sınırları eski haline getirmeye çabaladılar. Fatih Sultan Mehmed, hazırlanan bu ortamda hâlâ büyük bir imparatorluk olan Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'i uzun ve zorlu bir kuşatmadan sonra 29 Mayıs 1453'de aldı. Yerleşik belli bir yeri olmayan devlet merkezini topraklarının doğal başşehri olan bu şehre taşıdı, adına da Kostantiniye dendi.
Beylikten devlete geçişi altın sikke kestirerek duyurdu dünyaya Fatih Sultan Mehmed. Sultanî denen bu sikke ticarette zorluk çıkmasın diye Venedik Dükaları ayarında ve ağırlığında idi. Bu dönemde Osmanlılar Anadolu'daki fetihlerin yanısıra Avrupa içlerine de yerleştiler.Akçe ve mangırlar Serez, Novar, Ayasluk, Edirne, Amasya, Bursa ve Konya gibi şehirlerde, altın ise sadece Konstantiniye'de kesiliyordu. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u fethetmesinin yanında Osmanlı sikkelerinin tuğra ile birlikte belirgin özelliği olan "Karaların sultanı , denizlerin hakanı, sultan oğlu Sultan" ifadesini de torunlarına miras bıraktı.
Şehzade Cem Sultan'ın Rodos Şövalyeleri tarafından rehin tutulmasına karşılık II. Bayezid Avrupa'daki Osmanlı yayılmasına ara vermek zorunda kalmıştı. II. Bayezid'in Konstantiniye dışında bir taşra darphanesi olan Serez'de altın sikke kestirdiğini görüyoruz.
Yavuz Sultan Selim, Osmanlı'nın yerleşik düzeninden ve kurallarından sıkılan Türkmen göçebelerin, siyasi bir güç kazanan Safevî'lere katıldığını görmüş ve bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için Çaldıran Savaşıyla (1514) Şah İsmail'i yenmişti. Bu zaferden sonra I. Selim sikkelerinde "Şah" ünvanını kullandı. I. Süleyman'ın da kullandığı bu ünvan daha sonra terkedilmiştir. Yavuz Sultan Selim Portekizli denizcilerin ticaret yolu olarak Afrika yolunu keşfetmeleri üzerine tehlikeye giren Asya ticaret yolları için Ridaniye Savaşıyla (1517) Memlük Sultanlığı'na son verdi.
İslamiyetin en kutsal iki şehri olan Mekke ve Medine de Osmanlı topraklarına katıldı. Böylece Mısır, Amid (Diyarbakır), Dimaşk (Şam), Haleb, Ruha (Urfa), Mardin, Harput, Hısn Keyfa (Hasankeyf) ve Hicaz'da da sikke kesilmeye başlanmıştı.
Kanunî Sultan Süleyman 1520'de tahta oturduğunda Osmanlı'yı yükselen Şii değerlere karşı, Sünniliğin önderliğini üstlenmiş ve Hint ticaret yollarını kontrol eder bulmuştu. Belgrad'ı aldıktan sonra Avrupa'da güçlenen Habsburg Hanedanı ile arasında Budin'i alarak tampon bölge oluşturdu. Osmanlı'nın Avrupa'da olmasını fırsat bilerek kıpırdanmaya başlayan Safevîlere Bağdad'ı alarak ağır bir darbe daha vurdu. Türk kaptanı Barbaros Hayreddin Paşa'nın kuzey Afrika'daki bağımsız beyliğini bağışlamasıyla, Osmanlı Afrika'da ilk toprağına sahip oldu. Bu seferlerin sonunda Cezayir, Bağdad, Zebid, San'a, Belgrad da Osmanlı darphaneleri arasına katıldı.
Kanunî devri devletin ve halkın en zengin olduğu devirdi. Kırktan fazla darphanede para basılıyordu. Osmanlı fethettiği toprakların yönetiminde gösterdiği esneklik ve hoşgörü politikasını, o bölgelerde basılan sikkelerde de göstermiş ve her yörede farklı nakış ve istifte sikkeler basılmaya başlamıştı. Ayrıca yabancı paralar da Osmanlı paralarıyla aynı anda İmparatorluk topraklarında kullanılıyordu.
Osmanlı'yı 600 yıl boyunca bu kadar geniş topraklarda yaşatan bu hoşgörü politikasıdır.
İspanyol ve Portekizli denizcilerin başarılı keşifleri sonunda Amerika'dan getirilen tonlarca gümüş ve altının Avrupa pazarlarına girmesiyle Avrupa'da oluşan zenginliğe karşın, Osmanlı'daki enflasyon neticesi akçenin değeri 1585-1640 arasında ardarda düşürüldü ve darphaneler birer birer kapanmaya başladı. IV Murad zamanında akçeden daha hafif "para" adıyla yeni bir sikke çıkarıldı. Artık sadece Kostantiniye ve güney illerinde sikke kesiliyordu.
II. Süleyman bu durum karşısında Avrupa'daki "grosso"larla aynı değerde olmak üzere gümüşten "kuruş" bastırdı. Yeni mangır birimi de kullanılmaya başlandı. IV. Mehmed'in son dönemlerinden beri Avrupa'dan getirilen makinalarla darphanede altın para basılıyordu, II. Süleyman altınlarla birlikte gümüş ve bakırları da makinalarda bastırmaya başladı.
II. Mustafa'nın tuğrayı gümüş ve bakırın yanında altınlarda da kullanmaya başladığını görüyoruz.
18. yüzyılda, Osmanlı'da III. Ahmed'in barışçı siyaseti dikkati çeker. Karlofça ve Pasarofça antlaşmaları ile genişleme siyaseti bırakılmıştı. Bu döneme, gelişen ince zevkin ve kültürel gelişmelerin simgesi olarak "Lale Devri" dendi ve bu sembolik lale motifi bitkisel süslemelerle birlikte bu devir sikkelerinin en belirgin özelliği oldu. Ayrıca bu dönemde Venedik altınına eş değerde Cedid Zer-i İstanbul altını da basıldı.
Sultan II. Mustafa'nın Osmanlı sikkelerinde ilk defa olarak cülûs tarihinin yanında, saltanatın kaçıncı yılında bastırıldığını gösteren rakamı da eklemesiyle sikkelerin kesim tarihi kesin olarak anlaşılabilir oldu.
18. yüzyıldan başlayarak Osmanlı bitmek bilmeyen savaşların masraflarını karşılıyamaz hale gelmişti ve yenilgilerden sonra gittikçe toprak kaybediyordu. İç karışıklıkların ardı arkası kesilmiyordu. Padişahlar saray entrikaları, sıkça görülen kısa saltanatlar ve sarayın müsrifliği yüzünden devlet kasasını kontrol edemiyordu. Avrupa ortaçağı aşmış, her konuda âtılım yapıyordu. Batıyı örnek almaya karar veren Osmanlı, III. Selim ve II. Mahmud'un yenilikçi politikalarıyla yeniden yapılanmaya başlamıştı. Bu yenilikçi hareketin izlerini II. Mahmud'un birim ve tipte hayli fazla çeşitte sikke bastırmasında görebiliyoruz. 1818 yılında Osmanlı'nın kurulduğundan beri esas para birimi olan fakat uzun bir süredir adı sadece hesaplamalarda kâğıt üstünde kalan akçenin darbına son verildi.
Abdülmecid döneminde "Tanzimat-ı Hayriyye" ıslahat planı dahilinde Londra'dan yeni makinalar ve ustalar Darphaneye getirildi. Alınan "Tashih-i Ayar" kararları ile kuruş üzerine kurulu para sistemi belirlendi ve 100 kuruş = 1 liralık çıkarıldı.
II. Abdülhamid bugün bile bir gelenek olarak devam eden ziynet altınını çıkardı. Çalışmalarına başlayan Islah-ı Meskükat Komisyonu, Sultan V Mehmed zamanında aldıkları kararlarını patlak veren I. Dünya Savaşı nedeniyle uygulamaya koyamadılar. Savaş sırasında Almanya ve Avusturya'dan borçlanarak para basıldı. Savaş sonrasında yenik sayılan Osmanlı İmparatorluğu Hazine'si, toprakları gibi galip devletler tarafından talan edildi. Bu dönemde Osmanlı'da ilk defa nikel para basılmıştır.
600 yıl dünya siyasetini belirleyen Osmanlı İmparatorluğu, I. Dünya Savaşı sonrasında içinden filizlenen yenilikçi bir hareketle kabuk değiştirmiş ve Türkiye Cumhuriyeti ni yaratmıştır. İstanbul Darphanesi lirayı temel alan para basımını hâlâ sürdürmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder